ADET
Miladi 13. yüzyılın başlarından kalma olan İbnül-Fârızın Kasîde-i Tâiyyesi çeşitli çevrelerin ilgisini çekmiş ve etkisi büyük olmuştur. İlahî aşk ve tasavvuf düşüncesi konusunda tükenmez bir hazîne hüviyetindedir. Tâiyye şiirdir, zor bir metindir. İbn Fârız Divanının tamamını şerh eden bâzı şârihler zorlandıklarını itiraf edip Tâiyyeyi şerhten vazgeçmişlerdir. Bu eserdeki sûfiyâne incelikler ve mânevî hakikatleri kavramakta zorlanmışlardır. Onun için Tâiyyeyi tercüme ve şerhetmeye cesaret eden az çıkmıştır. Tâiyye, İsmail Ankaravînin dikkatini çekmiştir. Ona göre bu manzûme parlak sözleriyle insanın içini aydınlatır. Onu yeterince anlatmak zordur. Bu kadar değerli bir kasîde ne yazık ki Arap dili perdesiyle örtülü olup o güne kadar Anadoludaki tâlib ve âşıklara yüzünü göstermemiştir. Ankaravî onu Türkçeye kazandırmaya niyet eder. Şârihimizin önsözünden anladığımıza göre, bu ay yüzlü Arap güzelinin cemâlinden bizim insanımız da istifâde etsin diye düşünür. Fakat her defasında hakkıyla bu işi yapamam diye geri durur. Ama bunu çok da istemektedir. Bu tereddütlü durum onu hayli rahatsız eder, sonunda Cenâb-ı Hakka yönelip istihârede bulunur, Allaha sığınır ve yazmaya karar verir.
Internet Explorer tarayıcısının 9.0 ve daha eski sürümlerini desteklememekteyiz. Web sitemizi doğru görüntüleyebilmek için tarayıcınızı güncelleyebilirsiniz, güncelleyemiyorsanız başka bir tarayıcıyı ücretsiz yükleyebilirsiniz.